Her gün haber akışında, sosyal medyada, hatta esnaf sohbetinde bile “Ben de okudum, şöyleymiş böyleymiş…” diyenlere rastlamak mümkün. Üstelik konu her ne olursa olsun; ekonomi, sağlık, eğitim, siyaset… Sanki uzmanlık bir erdem değil de doğuştan kazanılmış bir hak. Peki, böyle bir dünyada neler yaşanırdı?
1. Bilgi kirliliği ve tepkisel kutuplaşma
Kişi, detaylarını bilmediği bir konuyla ilgili fikir yürüttüğünde mutlaka eksik veya yanlış bilgiyi de yayar. Bu da “hepimiz her şeyi biliyoruz” sanrısıyla birleşince bilgi kirliliği büyür. Yanlış veriler üzerinden inşa edilen argümanlar karşı tarafı kolayca ötekileştirir. Bir yan, “Bunun böyle olduğuna delilim var!” diyerek bağırırken, diğeri “Senin delilin ne?” diye sorar—ama cevabı önemsemez. Sonuç: Kutupsallaşma su yüzüne çıkar ve toplum irtibatını kaybeder.
2. Uzmanlık değersizleşir, doğru bilgi kaybolur
Uzmanlık; yılların emeği, tecrübesi ve özenli çalışmasıyla edinilir. Ama herkes “uzman” ilan edilince gerçek uzmanlar geri planda kalır. Bir doktor, “İlaç X şunu yapar” dediğinde, sosyal medyadaki iki paylaşım bile bu sözün önüne geçer. Aynı şekilde, ekonomist, “Faiz oranı böyle olmalı” dediğinde, siyasetin kuru lafı daha popüler olur. Böylece doğru bilgi değersizleşir, sağlıklı referanslar kaybolur.
3. Karar alma süreçleri zayıflar
Hastane yönetimi, “Herkes söylemiş, bu protokol yeterli” diyerek bilimsel verilere dayanmayabilir. Şirketler, “Çevremizdeki herkes bu yöntemi öneriyor” diye strateji değiştirebilir, ancak müşteri verilerini analiz etmez. Belediyeler, “Halk şunu istiyor” diyerek uzman teknik raporları göz ardı eder. Neticede hatalı kararlar artar, kaynaklar verimsiz kullanılır, sonuçta hepimiz zarar görür.
4. Empati ve öğrenme kültürü yerine kibir hâkim olur
“Konu ne olursa olsun ben bilirim” tavrı, empatiyi öldürür. Karşımızdakini dinlemek yerine sözümüzü duyurmaya odaklanırız. Sorular sormak, “Acaba bu işin doğrusunu nasıl öğrenebilirim?” demek yerini, “Ben zaten biliyorum” demeye bırakır. Böylece öğrenme kültürü zayıflar; eleştiriye kapanır, gelişim imkanı yok olur.
⸻
Peki, çözüm ne?
1. Şüphecilik Wagner’i olsun: “Evet biliyorum zannediyorum, ama emin miyim?” deyin.
2. Uzmanlara kulak verin: Gerektiğinde akademik makale, saha çalışması, resmi rapor okuyun.
3. Dinleyin, sorun: Empatiyle sorun; karşınızdaki neden böyle düşünüyor, dayanağı ne?
4. Sessizlik ve sorgu erdemdir: Her fikir söylenmek zorunda değil; bazen susmak ve araştırmak en iyisidir.
Sonuçta gerçek bilginin değeri, onu elde etmek için sarf edilen çabayla ölçülür. “Ben biliyorum” yerine “Ben öğreniyorum” diyen bir toplum; daha sağlıklı tartışır, daha doğru kararlar alır, daha hızlı gelişir. Yoksa herkes her konuda uzmanmış gibi davranmaya devam ederse, bilgi değil cehalet yayılacak—ve kaybedecek hepimiz olacağız.