Faiz Artışı Üzerine Bir Değerlendirme

Bugün gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, politika faizinin 350 baz puan artırılarak %42,5’ten %46’ya yükseltildiği açıklandı.  

Bu karar, bazı ekonomistler ve piyasa katılımcıları tarafından sürpriz karşılansa da, aslında beklenen bir hamle olarak değerlendirildi.  

Zira, son dönemde Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı enflasyon baskısı, parasal aktarım mekanizmasındaki aksaklıklar ve döviz kurlarındaki hareketlilik, faiz artırımını gerekli kılmıştı.  

Geçmiş Faiz İndirimlerinin Ardından Gelen Artış

Bilindiği üzere, Merkez Bankası, Mart ayındaki PPK toplantısında faiz oranını 250 baz puan düşürerek %45’ten %42,5’e çekmişti.  

Bu karar, ekonomideki büyüme hedefleri ve enflasyon artış hızındaki yavaşlama gerekçesiyle alınmıştı. Ancak son aylardaki ekonomik veriler ve küresel gelişmeler, bu gevşeme politikasının sürdürülebilirliğini tartışmaya açmıştı.  

Enflasyon ve Faiz Artışının Gerekçeleri  

Özellikle gıda ve enerji fiyatlarındaki yüksek seyir, döviz kuru ve altın fiyatlarındaki artış eğilimi, TCMB'yi yeniden sıkı para politikasına yönlendiren temel faktörler oldu.  

Türkiye’nin yıllık enflasyonu, 2024’ün ilk çeyreğinde çift haneli seviyelerde seyretmeye devam etti. 

Merkez Bankası, enflasyonu kontrol altına almak ve TL’nin değer kaybını sınırlamak için faiz artırımına gitmek zorunda kaldı.  

Yüksek faiz oranları, döviz kurlarındaki ve altındaki yükseliş eğilimini yatıştırabilir. Aynı zamanda, yerli tasarrufları artırarak TL’nin istikrar kazanmasına katkı sağlayabilir. Bu durum, ekonominin kısa vadede daha dirençli hale gelmesine yardımcı olabilir.  

Parasal Aktarım Mekanizması ve Faiz Artışının Etkileri  

Merkez Bankası'nın son dönemdeki politikaları, parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmeyi hedefliyor. Faiz artırımıyla birlikte piyasalarda likiditenin daha kontrollü hale gelmesi, yatırımcı güveninin tesis edilmesi ve kur dalgalanmalarının önüne geçilmesi amaçlanıyor.  

Lakin, faiz artışının ekonomik etkileri karmaşıktır. Yüksek faiz ortamı, tüketici harcamalarını ve şirketlerin yatırım iştahını olumsuz etkileyebilir. Özellikle üretim ve ticaretin zorlaştığı bir dönemde, borçlanma maliyetlerinin artması ekonomik aktiviteyi yavaşlatabilir.  

Yatırımcı Beklentileri ve Piyasa Tepkisi

Gözlemlerimize göre piyasalar, TCMB'nin faiz artırım kararını büyük ölçüde öngörmüştü. 

Bugünkü hamle, döviz kurlarındaki oynaklığı bir süreliğine dizginleyebilir ve yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan ilgisini koruyabilir. Ama, faizlerin yükselmesi borçlanma maliyetlerini artıracak, bu da özellikle hanehalkları ve KOBİ’ler üzerinde ek finansal yük oluşturacaktır. 

Bir de tüketici kredileri ve konut kredilerindeki maliyet artışı, iç talepte daralmaya yol açacaktır.  

Merkez Bankası’nın Gelecek Adımları

TCMB’nin önümüzdeki dönemdeki politikaları, enflasyonla mücadele ve ekonomik büyüme arasında denge kurmaya odaklanacaktır. 

Küresel ekonomideki gelişmeler, petrol fiyatları, döviz kurları ve dış ticaret dengesi gibi faktörler, Merkez Bankası’nın gelecekteki kararlarını şekillendirecektir.  

Faiz artırımı, enflasyonla mücadelede tek başına yeterli olmayabilir. 

Ekonomide yapısal reformlar, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve üretim verimliliğinin artırılması gibi uzun vadeli adımlar da gereklidir.  

Sonuç olarak, bugünkü faiz artışı, yüksek enflasyon ve kur dalgalanmalarıyla mücadelede önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. 

Ancak, yüksek faizlerin kısa vadede fayda sağlarken uzun vadede büyümeyi olumsuz etkileme riski bulunuyor.  

Türkiye’nin sürdürülebilir ekonomik istikrar için üretimi, istihdamı ve ihracatı artıracak politikaları hayata geçirmesi gerekiyor. 

Faiz politikaları tek başına çözüm değil; yapısal reformlarla desteklenmesi şart.