“Damadıyla kaçan kadın başörtülü çıktı”
ZEKERİYA SAY
Refik Erduran..
Gazeteci ve yazardı…
13 Şubat 1928’de, İstanbul‘da Üsküdar Salacak’ta dünyaya geldi.
Kökleri Karamanoğulları Beyliği’ne dayanan Erduran, 4 yaşına kadar evde ona bakan yaşlı bir Fransız Katolik dadı tarafından yetiştirildi.
Dadı hep Fransızca konuştuğu için küçüklüğünde Fransızcayı iyice öğrendi.
1938 yılında başladığı Robert Kolej’den mezun olduktan sonra Amerika’da, Cornell Üniversitesi’nde “tiyatro tarihi” okudu.
Askerliğini yedek subay olarak yaptı.
Akabinde “TEF” adlı haftalık mizah dergisini yönetti.
Dergi kapandıktan sonra filmcilikle uğraştı.
Bu arada çok sayıda tiyatro oyunu kaleme aldı.
Milliyet, Güneş, Meydan ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.
2017 yılında, 88 yaşında ölen Refik Erduran’ı farklı kılan evlilikleriydi.
İlk evliliğini 1950 yılında, Rusya’da Türkiye aleyhine yaptığı propaganda nedeniyle Türk vatandaşlığından atılan kızıl rejim yanlısı Nazım Hikmet’in kız kardeşi “Melda Kalyoncu” ile yapan Erduran’ın, 5 yıl evli kaldığı bu birliktelikten Murat adında bir oğlu oldu.
Evliliği sırasında gazeteci Leyla Umar’la flört etmeye başlayan Erduran, 1958 yılında ikinci evliliğini yaptı.
Çift, 1960 yılında boşandı ancak 1977’ye kadar beraber yaşamaya devam etti.
Tabii Refik Erduran burada da boş durmadı.
Eski karısı Leyla Umar, evlilik sırasında yaşadığı aldatılma hikâyelerini şöyle anlattı:
“Bir tanesi hayatımın en büyük acısı oldu. Asla adını açıklamayacağım hanımla ilişkilerini tesadüfen öğrendim. Çünkü o gün eve her zamankinden erken bir saatte geldim. Yatak odasının kapısına yönelirken bir hanımla telefonda konuştuklarını duydum. Hissediyordum onunla aralarında bir şey olduğunu. Bir süre önce sorduğumda bunu kendisine ‘Ben mi?’ diyordu, ‘o harita yüzlü kadına mı bakacağım?’ Fakat o telefon konuşmasını duyduğum an, hayatımda ilk defa ölmek istedim. Yedinci katta oturuyorduk. Terasa koştum, kendimi atmayı düşünürken oğlum geldi aklıma. Döndüm, yatak odasına girdim. Hâlâ telefonda konuşuyordu. ‘Refik, Allahaısmarladık. Keşke erkek gibi bana söyleseydin’ dedim ve çıktım. Evden ayrılıp, avukata beni hemen boşaması için vekâletname verdim. Ertesi gün biletimi alıp Roma’daki bir Amerikalı kadın arkadaşımın yanına uçtum. (..) Kopamadım. (..) Tabii Refik fevkalâde sözler verdi. ‘Affet beni, bir daha olmayacak’ gibisinden. Ama huyundan asla vazgeçmedi. Devamlı, önüne gelenle birlikte oluyordu ve bana çoğunu anlatıyordu. Bazen kadınlar ziyaret ediyor, Refik’i bana çekiştiriyorlardı.”
Derken…
Bu ilişki sırasında o yıllarda Basın İlan Kurumu’nda sekreterlik yapan Tülay Hanım’la tanışan Erduran, 20 yıl beraber olduğu Leyla Umar’ı bıraktı.
Üçüncü eşi Tülay Güngör ile 1992’de evlendi.
Ne olduysa bu 5 yıllık evliliğin ardından oldu.
Erduran, güney sahillerine tatile gittiği sırada dördüncü evliliğinin temellerini attı.
Fakat bu kez, gayrı ahlaki yaşantısında bir değişiklik yaptı, karısı Tülay hanımın önceki evliliğinden olan kızı Pınar’a yöneldi.
Henüz Tülay hanımla evliyken üvey kızı Pınar ile ilişkiye girdi.
1997 yılında üvey kızıyla evlenen Erduran aynı yıl o ilişkiden çocuğu oldu.
Sol-seküler kesim, sırf Nazım’ı Rusya’ya kaçırdığı için Refik Erduran’ın, Türk milletinin öz değerleri ve inancına uymayan bu birlikteliğine ses çıkarmazken, 2002 yılında “Kerem ve İpek” ismi verdikleri ikiz çocuk, skandalı büyüttü.
Solun gözde yazarlarından Refik Erduran o kadar pişkindi ki…
Eski karısının kendinden yaşça küçük “kızı”yla evlendiği halde,
“Eski karım bundan hiç rahatsız değil. İstanbul’a geldiğinde torunlarını seviyor” diye bu ahlak dışı evlilikten övgüyle bahsetti.
Nihayet vicdan sahibi bir avukat, 2003 yılında bu çarpık evliliğin bitmesi için dava açtı.
Mahkeme sonucunda evlilik iptal edilirken, Türkiye büyük bir ayıptan kurtuldu..
Tüm bu olan bitene kayıtsız kalan laikçi kesim, 2017 yılında, 89 yaşında iken ölen Refik Erduran’ın kirli geçmişini unuttu.
“Refik Erduran’a veda” haberleri yaparak onun Türk kültür, sanat ve edebiyat hayatına katkısından bahsetti!.
“Öldürüleceği endişesiyle” ülkeden kaçan Nâzım Hikmet’e, İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e geçmesine ve Türkiye’den ayrılmasına nasıl yardımcı olduğunu ballandıra ballandıra anlattı.
Nâzım Hikmet’in, ‘Otobiyografi’ adlı şiirinde kaçışından bahsederken, Erduran’ı işaret ettiği,
“951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm ölümün üstüne” mısrasını genç neslin hafızasına nakşetti.
İşte bu rezilliği sümen altı eden ve “çağdaşlık” adı altında her türlü sapkın ilişkiyi meşru gören seküler yobazlar…
Bir haftadır Kayseri’de nişanlısının 47 yaşındaki annesi Güldane ile gayrimeşru ilişki yaşayan 21 yaşındaki Cuma üzerinden... “Gördünüz mü damadıyla kaçan kadın başörtülü çıktı” diyerek, dindar insanları hedef alıyor.
Münferit bir hadise üzerinden mütedeyyin kesimi “cinsi sapık” bir toplum olarak lanse etmeye çalışıyor.
Oysa sapkın damat Cuma Doğan’ın babası Salih Doğan bile “Oğlum sapıktır, evinde yatırma” diyerek, önceden mağdur kocayı uyarmış...
Daha kimse farkında değilken, oğlunun her türlü ahlaksızlığı yapabileceğini itiraf etmiş.
Ama dedim ya!..
Karşımızdaki insanlar o kadar yüzlüler ki…
Kendi ektikleri fitne tohumlarından türeyen ahlaksızları bile bizim mahalleye mal etmeye çalışıyorlar.
Şimdi kalkıp, “bu sapıkları idam edelim” desek, bu kez “insan hakları” diyerek yine onlar sokağa çıkar!