Ayağa kalkan sağlık öğrencileri: Tıbbiyenin rolü sadece hekimlik mesleğinin icrası değil

İktidarın keyfi ve hukuksuz uygulamalarına karşı binlerce yurttaş sokaklara çıktı. Eylemlerde öne çıkan çeşitli üniversitelerin yanı sıra farklı üniversite ve fakültelerden sağlık öğrencileri de bu süreçte ayaktaydı. Sağlık öğrencileri, yaşananlara ilişkin soL'a konuştu.

Haber Merkezi

İktidarın genel oy hakkına yönelik saldırılarının ardından yurttaşlar kent meydanlarını doldururken, öğrenciler de üniversite kampüslerinde eylemdeydi. Yoksulluğa ve geleceksizliğe karşı mücadelenin öne çıktığı öğrenci eylemleri ülke gündemine damga vurdu. Öğrencilerin eylemleri, boyun eğmeyen yurttaşlara güç kattı.

ODTÜ'deki, İTÜ'deki, İstanbul Üniversitesi'ndeki eylemler medyada fazlaca yer aldı. Bunun yanında, farklı üniversite ve fakültelerden sağlık öğrencileri de ayaktaydı.

Hacettepe Üniversitesi Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık, Sağlık Bilimleri ve Hemşirelik Fakültesi öğrencileri Hacettepe Hastanesi Kampüsünde eylemdeydi. Tıp ve diş hekimliği fakültesi öğrencilerinin boykot çağrısıyla toplanmasının ardından öğrenciler sloganlar eşliğinde kampüs içinde yürüdü. 

Aynı saatlerde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri de Ankara Tıp Morfoloji Kampüsünde toplandı. Tıp öğrencilerinin çağrı yaptığı buluşmaya akademisyenler ve asistan hekimler de katıldı. Ankara Tıp Morfoloji Kampüsü'nden başlayan yürüyüşün ardından Hacettepe ve Ankara Tıp öğrencileri Hacettepe Kampüsü'nde buluşarak açıklama yaptı.

Hacettepe Üniversitesi'ndeki eylemler bununla sınırlı kalmadı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri ve Tıp Fakültesi öğrencileri ertesi gün kampüs içerisinde birlikte yürüyüş gerçekleştirdiler. Üç güne yayılan eylemlerin son günü ise Diş Hekimliği, Tıp, Eczacılık, Sağlık Bilimleri ve Hemşirelik Fakültesi öğrencileri boykot çağrısıyla yeniden kampüs içinde toplanıp yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri de direnişteydi. "Hür ve aydınlık yarınlar için birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz" diyen öğrencilere öğretim üyeleri de destek verdi.

Sağlık öğrencilerinin eylemlerini kendilerinden dinlemek üzere Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Faruk, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Mine ve Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencisi Bahar ile konuştuk. (Bu süreçte birçok üniversite, eylemlerin önüne geçme amacıyla öğrencilere soruşturma açtı. Bu nedenle soL'a konuşan öğrencilerin isimleri değiştirildi.)

tıp

'Ülkemizin getirildiği son durum öğrencilerin sessizliğini kırdı'

Faruk yaşanan süreci "Bu yürüyüşe katılmış yüzlerce öğrenci, hukuksuzluğa karşı tek bir ses olmayı başarabildi. Bu öğrenciler sağlık savunucusu olmanın gerektirdiği biçimde, hekimliğin yalnızca poliklinik odalarında veya ameliyathanelerde hasta bakmaktan ibaret olmadığının, hekimliğin siyaset üstü görülemeyeceğinin; hekimlerin tarihsel olarak da hastalarının hakları ve yurtlarının geleceği için bir mücadele sorumluluğu olduğunun bilincinde olduklarını bir kez daha gösterdi" ifadeleriyle anlattı.

Okul yönetiminin tehdit ve sansür çabalarına karşın gösterilen iradeye değinen Faruk, "Günümüz iktidarının ve sermayesinin ülkemizi getirdiği son durum biz tıp fakültesi öğrencilerinin sessizliğini doğal yollar ile kırdı ve bu onurlu mücadelenin meşalesi morfoloji kampüsünde ve benim gibi binlerce tıp fakültesi öğrencisinin göğsünde ateşlenmiş oldu" dedi.

'Hiçbir şey bitmiş değil, mücadeleye devam edeceğiz'

Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin süreci değerlendirmek için forum düzenlendiğini aktaran Diş Hekimliği Fakültesi öğrencisi Bahar ise "Sesimizi çıkarabilmek için öğrencilerde zaten bir boykot talebi vardı. Klinik boykot konusunda bir karar almamıştık fakat her staj grubu kendi içinde oylama yaparak klinik boykotu da başlatmış oldu. Adaletsizliğin, şiddetin ve baskıların olduğu yerde sağlığın olmayacağına dikkat çekmek için klinik boykotun ağırlığının daha fazla olacağını düşünüyorduk, nitekim öyle de oldu" ifadelerini kullandı.

Bahar, bayram tatili nedeniyle boykotun iki gün sürdüğünü ve bu sürede fakülte önünde eylemler, yürüyüşler gerçekleştirdiklerini aktardı. Mücadeleyi sürdüreceklerini bildiren Bahar, "Hocalarımızdan, asistanlardan ve hatta hastalardan aldığımız destek bu süreçte bize güç verdi. Bize destek veren öğretim üyelerimize dekanın yaptığı baskıya ve psikolojik şiddete şahit olduk. Bütün bunlara rağmen hiçbir şey bitmiş değil ve mücadeleye devam edeceğiz" şeklinde konuştu.

tıp

'Bu deveyi gütmüyoruz, bu diyardan da gitmiyoruz'

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Giderlerse gitsinler" dediği hekimlerin yurt dışında çalışma eğilimlerinin arttığına dair haberler son yıllarda sıkça kamuoyuna yansıyor. Öte yandan hekimler ve hekim adaylarının örgütlediği eylemler, "Tıp öğrencileri 'Giderlerse gitsinler' diyen Erdoğan'ı dinler mi?" sorusunu gündeme getirdi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Mine, genç hekimlerin yurt dışında çalışma eğilimine ilişkin tartışmaya dair şu değerlendirmede bulundu:

"Bu durum ne yazık ki tıbbiyeliler için öğrencinin fakültede aktif olarak hizmet verdiği internlük yılından başlayarak çalışma hayatında karşılaştığı birçok sorunun sonucu olarak ortaya çıkmış durumda. Maalesef hekime ve sağlık çalışanlarına şiddet had safhada, hekimlik halkın gözünde itibarsızlaşmış bir durumda. Yurt dışında çalışma eğiliminin artmasının sebebi kesinlikle sadece yüksek refah seviyesi ve yüksek maaşa ulaşma isteği değil. Çalışma şartlarının zorluğu, mesleğin itibarsızlaşması, neredeyse bütün ömrünü adayacağını bildiği mesleği yaparken hakarete ve hatta şiddete uğramanın yanında bu hakaret ve şiddeti uygulayanların gerekli cezayı almaması bu nedenler arasında. Hekimler hastayla, halkla aynı tarafta, hekimler de emekçi. Canının güvende olduğu, ihtiyaçlarını karşılayabildiği, hastasını yeterli süre içerisinde tedavi edebildiği, saygı gördüğü sürece memnun olur."

"Memleketin en ücra köşelerinden, halkına hizmet etmek için çabalayarak hekim olan genç tıbbiyeliler hiçbir zaman ne onlara bu fırsatı veren cumhuriyetten ne de memleketinden vazgeçmedi, vazgeçmeyecek" diyen Mine, sözlerine şöyle devam etti:

"Sağlık sistemini özelleştirenler, hala ülkemizde hekime ihtiyaç varken pandemi döneminde işbaşında bulaşan virüsten dolayı kaybettiği mesai arkadaşlarına rağmen canla başla işine devam eden hekimlere ‘giderlerse gitsinler’ diyor. Ama hekimlerin ne gideni ne kalanı cumhuriyetinden ve memleketinden vazgeçmedi, vazgeçmez. Çünkü ne olursa olsun gidenler bir gün döndüğünde bulacak bir cumhuriyeti, vatanı olması gerektiğinin de farkında. Hekimler giderlerse gitsinler diyenleri dinler mi peki, ben şöyle cevap vermek istiyorum: Bu deveyi gütmüyoruz, bu diyardan da gitmiyoruz. Çünkü biliyoruz ki ne deveyi istendiği gibi gütmemiz devenin hayrına, ne de gitmemiz bu diyarın!’’

tıp

'Küllerinden yeniden doğacak bir cumhuriyet için yılmadan savaşıyoruz'

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi Faruk ise "yurt dışına gitme" hayalinin yalnızca tıp fakültesi öğrencileri arasında değil, meslek fark etmeksizin birçok genç arasında revaçta olduğuna dikkat çekti.

"Peki tıp fakültesi öğrencileri neden ülkeden ayrılıyorlar? Yalnızca kötü çalışma koşullarımız yüzünden veyahut hak ettiğimiz ücretleri alamadığımız için yurdumuzu terk eden bir grup 'sorumsuz gençten' mi ibaretiz bizler?" sorularını yönelten Faruk sözlerine şöyle devam etti:

"Artan iş yükü, kötü çalışma koşulları, mobbing, emeğimizin karşılığını alamıyor olmak… Bunların hepsi biz tıbbiyelilerin sistem içerisinde tükenmesine sebep olmaktadır pek tabii. Yalnız günümüzde hükümetin yaptığı gibi meseleyi bu başlıklara indirgemek bizlere haksızlık olacaktır. Bizler bu sistem içerisinde ‘özne’ olduğumuzu hissedemiyoruz. Sistem içerisinde can çekişen halka karşı hekim sorumluluğumuzu yerine getirmek için adım attığımızda kadrolaşmış dekanlar ve rektörler, tarikatçı başhekimler bizleri susturduğunda özne olduğumuzu hissedemiyoruz. Umutsuzluğa terk ediliyoruz. Depremde binlerce insanın ölümünden sorumlu olanlar hukuk karşısında hesap vermediğinde bu sistemin değişeceğine dair umudumuzu yitiriyoruz. Gözümüze çocuklarının sağlığı için yalvarırcasına bakan asgari ücret ile çalışan ebeveynlere çocuklarının günlük diyetinde hayvansal proteinlerin yer alması gerektiğini söyleyeceğimizde utanıyor, çaresiz hissediyoruz. Sistemin değişebileceğine dair tüm umutlarımız adaletsizlik ile, hukuksuzluk ile, zorbalık ile toprak altında bırakılıyor."

Öte yandan tablonun yalnızca bu karanlıktan ibaret olmadığını vurgulayan Faruk, "Hekimliğin yalnızca fakülte sıralarında ders çalışmaktan ibaret olmadığını bilen tıbbiyeliler, hekim olmanın gerektirdiği aydın karakterleriyle ülkenin dört bir yanındaki gençler ile aynı safta aydınlık bir gelecek inşa edebilmek adına bir aradalar. Kırılan umudumuz, baş başa bırakıldığımız çaresizliğimiz, yalnız kaldığımız için hissettiğimiz güçsüzlüğümüz birlik olmamız ile geride kaldı. Tıbbiyeliler ülkede yeniden özne olabildikleri aydınlık yarınlar için dimdik ayakta! Bu dik duruş göstermektedir ki bizler siyasilerin ya da patronların cebini doldurmak için batmaya terk ettikleri gemimizi terk etmiyor, küllerinden yeniden doğacak bir cumhuriyet için yılmadan savaşıyoruz" ifadelerini kullandı.

'Yalnızca İmamoğlu’nun tutukluluğunun sona ermesi için verilen bir mücadele değil'

Tıbbiye öğrencisiyken İstanbul’un işgaline karşı okulda direniş örgütlenmesinde aldığı rol ve Tıbbiyelilerin temsilcisi olarak katıldığı Sivas Kongresi’nde yaptığı manda karşıtı konuşmayla tanınan Hikmet Boran ve Türkiye'nin mücadele tarihinde önemli rol oynayan tıbbiyelilere atıfta bulunan öğrenciler, bugün ne için mücadele ettiklerine dair soruya da yanıt verdi.

"Tıbbiyelilerin verdiği mücadelenin ne olmadığından söz etmek istiyorum" diyerek sözlerine başlayan Faruk, "Bu mücadele CHP güdümünde verilen bir mücadele olmamakla beraber yalnızca İmamoğlu’nun tutukluluğunun sona ermesi için verilen bir mücadele de değildir ve asla bu boyuta indirgenmemelidir" dedi.

Faruk, "Bu mücadele ülkenin dört bir yanını sarmış hukuksuzluğa, kitlesel sağlık problemlerine sebep olan eşitsizliğe, halkın ölümle karşı karşıya gelmesine sebep olan yolsuzluklara ve patronların ceplerini doldurup biz gençlerin aydınlık geleceklerine gölge düşüren tüm işbirlikçilerine karşı verilen siyasi bir mücadeledir. Tıbbiyeliler Hikmet Boran’ın yurtsever çizgisinde durduklarını gösterir biçimde hükümetin zalimliğe varan baskı ve tehditlerine rağmen birlik olmayı başarmıştır" ifadelerini kullandı ve şöyle konuştu:

"Biz tıbbiyeliler özelleşen sağlık sisteminde halkın ihtiyacı olan sağlık hizmetini alamadığını görüyor ve bu bozuk sistemde günü kotarması için kullanılan ‘performans makineleri’ olarak görülmenin karşısında duruyoruz. Bu sistemdeki sorunların çözümünün ve ilerici bir toplumsal dönüşümün yurtsever, cumhuriyetçi ve emekten yana bir hatta var olan söylem birliğimizi güçlendirmemiz ve daha örgütlü olmamız ile mümkün olacağını biliyoruz."

tip

'Tıbbiyenin rolü sadece hekimlik mesleğinin icrası değil'

"Tıbbiyenin önemli rolü sadece savaş sürecinde ve sonrasında her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan hekimlik mesleğinin icrası değildir" diyen Mine, bağımsızlık ve cumhuriyetin kurulması adına verilen mücadeleye işaret etti.

Mine, "Tıbbiyeli Hikmet Boran’ı ismen anarak geçmek yerine yaptıklarına kısa da olsa burada yer verme ihtiyacı duyuyorum" dedi ve şöyle konuştu:

"Tıbbiyeli Hikmet Boran doğrudan 1919’da tıbbiyelileri temsilen katıldığı Sivas Kongresi’nde manda ve himayenin kabul edilemez olduğunu, farzı misal Atatürk dahi bunu savunacak olursa onun da karşısında mücadele edileceğini Atatürk’ün yüzüne karşı ifade etmiştir. İstanbul İngiliz işgali altındayken okulu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de tıp eğitiminin başlamasının yıl dönümü olan 14 Mart’ta daha üçüncü sınıf öğrencisiyken öncülük ettiği Türk bayraklı gösteri tarihe geçmiş ve her yıl 14 Mart’ın kutlanması gelenek haline gelmiş, bugün de 14 Mart Tıp Bayramı resmi olarak kutlanmaktadır."

Tıp öğrencilerinin de diğer tüm öğrenciler gibi ekonomik sorunların, yolsuzlukların, hukuksuzların kendi hayatlarına yönelik yansımalarını gördükleri için mücadele ettiğini söyleyen Mine, "Başkentten, ülkenin en ücra köyüne kadar her vatandaş uygun tedaviyi olması gerektiği gibi ücretsiz şekilde alabilsin diye mücadele ediyor. Yenidoğan çetesinin ortaya çıkmasına neden olan sağlıkta dönüşüm programına karşı mücadele ediyor. Kendi can güvenlikleri sağlansın, halkımıza hakkı olan sağlık hizmetini gülümseyerek verebilsinler diye mücadele ediyor" diye konuştu.

'Yol haritamızda karşı koyamayacakları gücümüze erişmek olmalı'

"Sağlık öğrencilerinin yol haritasında ne olduğuna" dair soruya yanıt veren Faruk "Sistem tarafından apolitik olmaya zorlanan, geleceğinde yurtdışı hayali kuran onlarca arkadaşım bugün eylemlere katılıyor, boykotu destekliyor ve ellerinden geldiğince ülkenin geleceği için mücadele ediyor" dedi.

Faruk, sözlerini şöyle noktaladı:

"Siyasi olarak bilinçlenmiş, güçlü biçimde örgütlenmiş bir halk, bu toplumsal hareketlenmeden elde edeceğimiz en büyük kazanım olacaktır. Sağlık öğrencileri de diğer tüm öğrenciler gibi örgütlenmenin önemini bugün sokaklarda ve sosyal medyada deneyimleyerek öğreniyor. Yol haritamızda kesinlikle bu örgütlülüğü geliştirmek ve birlikteyken karşı koyamayacakları gücümüze erişmek olmalı. Bizleri bölerek yönetmelerine, hukuksuzluklarla korkutmalarına izin vermemeliyiz."