Dr. Ersin Arslan’ın ardından geçen 13 yılda sağlıkta şiddetle yüzleşmeye devam ediyoruz. Peki, biz hekimler güvende miyiz?
Vahşetin üzerinden geçen 13 yıl
Yarın, 17 Nisan’da, Gaziantep’te bir hastanenin önünde toplanacağız.
Canımızdan bir parça olan meslektaşımız Dr. Ersin Arslan’ı 13. ölüm yıldönümünde anacağız.
Görev yaptığı hastanede, hastasına şifa vermeye çalışırken, görevi başında alçakça katledilen bir hekimdi Ersin.
Gencecik, başarılı, idealist bir doktordu.
Her yıl dönümünde olduğu gibi yine anacağız onu.
Ama artık anmak yetmiyor. Sağlıkta şiddet sona ersin diye oluşan slogan karşılık buldu. “Ersin’im” diyemiyoruz.
Çünkü aradan geçen 13 yıla rağmen hiçbir şey değişmedi. Sağlıkta şiddet, hekimlere ve sağlık çalışanlarına karşı büyük bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor.
Bir ülke, hekimini görevi başında kaybetmeye nasıl alışır?
Sağlıkta şiddet artık münferit değil, yapısal bir sorun.
Ve ne yazık ki, yıllardır sürdürülen yanlış sağlık politikalarının ve bilimsel temelden uzak, kışkırtılmış sağlık söylemlerinin kaçınılmaz bir sonucu.
Bugün hastaneler, şifa dağıtılan kutsal mekânlar değil; öfkenin, nefretin, çaresizliğin şiddete dönüştüğü alanlara dönüşmüş durumda.
Sahi, neden kaldırıldı tüm hastanelerden sağlıkta saygınlığın en temel sembollerinden biri olan, “SUS” işaretini yapan hemşirenin resimleri? Neden?
Şiddetin gerçekleşebilmesi için gerekli gürültü olsun diye mi? Bunun için mi?
Sonuç ne oldu peki?
Vatandaş hekime saldırmayı hak sayarken, milletin vekili bu utanç verici tabloyu çözmek yerine sağlık çalışanlarını hedef gösteren cümleler kurabiliyor.
Bu mudur Meclisimizin vatandaşına ve hekimine sahip çıkma biçimi?
Biz bu ülkenin hekimleriyiz.
İnsanları yaşatmak için ant içmiş, canını ortaya koyan bir meslek grubuyuz.
Ama her geçen gün soruyoruz: Bizi kim yaşatacak?
Hastaneler savaş alanı olmamalı
Dr. Ersin Arslan’ın ardından onlarca meslektaşımız şiddetin hedefi oldu.
Kimi yaralandı, kimi mesleğini bıraktı, kimi hayatını kaybetti.
Kimileri ülkeden gitti, kimileri sessizce tükendi.
Kimileri de… kendi yaşamına son verdi.
Bu yalnızca birkaç kişinin değil, sistemin suçudur.
Göstermelik düzenlemelerle, etkisiz yasalarla bu kan durmaz ki. Şu ana kadar durmadığı gibi.
Sağlıkta şiddet, ancak güçlü bir siyasi iradeyle, caydırıcı yasal düzenlemelerle ve koruyucu önlemlerle önlenebilir.
Kaç beyaz önlük daha düşerse sesimizi duyacaksınız?
Yıllardır aynı soruyu soruyoruz.
Bir hekimin ölümünü kaç yıl anarsak, sağlıkta şiddet gündemden düşer?
Kaç beyaz önlük daha yere serilirse, bu toplumda bir kırılma yaşanır?
Anmalara kulak verin.
Adaletle, önlemle, güvenli çalışma koşullarıyla bu sorun çözülür.
Çözüm için gerekli iradeyi gösterin.
Biz sadece yaşatmakla yükümlü değiliz.
Aynı zamanda kendi yaşam hakkımızı da savunmak zorundayız.
Bizleri korumayan bu sistemle uyum içerisinde, her şey normalmiş gibi nasıl hizmet üretebiliriz?
Biz unutmuyoruz, unutturmayacağız
Dr. Ersin Arslan’ı unutmuyoruz.
Ve onunla birlikte katledilen, şiddet mağduru olan tüm hekimleri, sağlık çalışanlarını…
İsimleri tek tek aklımızda. Yüzleri hafızamızda.
Acıları içimizde.
Susmayacağız.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmayacağız.
Unutmayacağız. Unutturmayacağız.
Bu ülkede hiçbir hekim, hiçbir sağlık çalışanı bir daha görev başında, sağlıkta şiddetin kurbanı olmasın diye mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz.
Çünkü biz yalnızca bir mesleği değil, insan onurunu ve yaşam hakkını savunuyoruz.
Ve elbette, kendi yaşam hakkımızı savunmak da en temel hakkımız.
Yaşatmak için yaşamak istiyoruz
Şeyh Edebali, yüzyıllar önce söylemiş:
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Bizler, yaşatmak için yaşıyoruz.
Ama artık bu mesleği güvenli koşullarda icra etmek istiyoruz.
Endişe duymadan, tehdit altında olmadan, yalnız hissetmeden…
Şiddetin son bulduğu, hekimlerin saygı gördüğü yarınlar yakın mı bilmem.
Ama umuttur insana mücadele gücü veren.
Ve haklı mücadeledir, her zaman taviz vermeden kararlılıkla gerçekleşen.
Şiddetsiz bir sağlık sistemi içinde, hak ettiği saygınlıkla hizmet sunan çalışma koşullarında buluşmak umuduyla…
Sevgi ve saygılarımla,